Ekrem İmamoğlu’nun Brand Week İstanbul Konuşması
Ekrem İmamoğlu, 12’ncisi düzenlenen Brand Week İstanbul’a katıldı. Bu yıl “Bir Tarihin Başlangıcı” temasıyla gerçekleştirilen etkinliğin açılışında “Yeni ve Adil Bir Başlangıç Mümkün” başlıklı bir konuşma yaparak katılımcılara hitap etti. İmamoğlu, konuşmasında şunları belirtti:
“Normalde böyle seçkin bir topluluğa hitap eden her siyasetçi, kendi projelerini ve başarılarını anlatma eğilimindedir. Sonuçta, insanları ikna ettikçe sürdürülebilir başarının mümkün olduğu bir alan, siyaset alanıdır. Ancak ben, yarın için ilham kaynağı olacak fikirler, trendler ve teknolojiler arayan sizin gibi yaratıcı profesyonellerin olduğu bu salonda, ortak geleceğimize ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum. ‘Bir Tarihin Başlangıcı’ temasıyla düzenlenen Brand Week İstanbul’da açılış konuşmamın başlığını ‘Yeni ve Adil Bir Başlangıç Mümkün’ olarak belirledim.”
İmamoğlu, sunumuna bir soruyla başladı: “Tarihin neresindeyiz?” 1990’ların başında Soğuk Savaş sona ermiş, Sovyetler Birliği dağılmıştı. Batı’nın değerlerinin galip geldiği ilan edilmişti. Bazı siyaset bilimciler bu durumu ‘Tarihin Sonu’ olarak tanımladı. Çünkü Batı’nın serbest piyasa ekonomisi ve liberal demokrasisi artık rakipsizdi. Küreselleşmenin her yeri saracağı, uluslararası sistemin daha uyumlu ve barışçıl bir yapıya bürüneceği düşünülüyordu. Ancak bu öngörüler gerçekleşmedi.
Dünya, öngörülemeyen bir düzensizlik ve kaos dönemine sürüklendi. Geride bıraktığımız otuz yılda demokrasiler, sadece gelişmekte olan ülkelerde değil, Batı’da da ciddi zorluklarla karşılaştı. Popülizm, milliyetçilik ve otoriter eğilimler güç kazandı. Buna ek olarak, tarihin bitişiyle ekonomik üstünlüğün Batı’da kalacağı düşünülüyordu. Ancak Çin ve diğer yükselen ekonomiler, Batı’nın bu üstünlüğünün sona erebileceğini gösterdi. Bugün Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunda. Afrika ve Asya’da ise yeni güç merkezleri ortaya çıkıyor. 2008 küresel finans krizinden sonra Batı’nın duraklamaya giren ekonomileri, büyüme ve eşitlik sorunlarıyla mücadele ediyor. Küreselleşmenin sonu bile artık tartışılıyor.
Pandemi ve Ukrayna krizi gibi olaylar, stratejik alanlarda yerel ve ulusal üretimi destekleme ihtiyacını ve korumacı politikaları yeniden gündeme taşıdı. Ticaret savaşları, küresel iş birliğini zayıflatarak içe kapanma dönemini başlattı. Özellikle ABD gibi ülkelerde gümrük engellerinin yükseltilmesi eğilimleri güçlendi. Ne yazık ki, dünya genelinde barış umudu da gerçekleşmedi. 21. yüzyılın ilk çeyreği, savaş, çatışma ve krizlerle dolu bir dönem oldu.
“Tarih Bitmedi, Yeni Bir Aşamaya Geçtik”
Özetle, bana göre tarih bitmedi, aksine yepyeni bir aşamaya geçtik. Bu aşamada, zorlukları aşmak ve geleceği yeniden inşa etmek bizim elimizde. Ancak bu yeni aşamanın nasıl bir dünya getireceği, hangi yolu seçeceğimize bağlı. Önümüzde iki seçenek var: Parçalanma, kriz ve düzensizliklerle şekillenen karanlık bir gelecek mi? Yoksa dayanışma, iş birliği ve sürdürülebilirlikle daha iyi bir yaşam kurabileceğimiz umut dolu bir dünya mı? Eğer her ülke kendi içine kapanır, toplumlar kutuplaşmayı ve bölünmeyi sürdürürse, karşılaşacağımız tablo çok karanlık olacaktır.
Bugün dünyamızın karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri, beş farklı alanda derinleşen adaletsizliklerdir. Bu beş temel adaletsizliğe çözüm üretmeden, daha iyi bir gelecek inşa etmemiz mümkün değildir:
- Teknolojik Adaletsizlik: Günümüzün en büyük sorunlarından biri olan teknolojik devrim, zengin ülkelerde daha fazla zenginlik ve refah yaratırken, birçok yoksul ülkeyi daha da geri bırakıyor. Altyapı ve eğitim yetersizliği, bu ülkeleri büyük bir dezavantajla karşı karşıya bırakıyor.
- İklim Adaletsizliği: İklim değişikliği tüm dünyayı etkiliyor; ancak bu krizden en çok etkilenenler, en az katkıda bulunan yoksul ülkelerdir. Küresel karbon emisyonlarının büyük kısmından sorumlu olan zengin ülkeler, gelişmiş altyapıları ve ekonomik güçleri sayesinde iklim krizine karşı kendilerini koruyabiliyorlar.
- Göç Adaletsizliği: Göçler, küresel eşitsizliğin hem sonucu hem de sebebi olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlar, yoksulluktan, siyasi istikrarsızlıktan ve çevresel felaketlerden kaçarak daha güvenli bölgelere ulaşmaya çalışıyor. Ancak göç yükü, adil olmayan bir şekilde dağılıyor.
- Gelir Adaletsizliği: Gelir adaletsizliği, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde toplumları kemiren bir sorundur. Ekonomik eşitsizlikler, toplumsal huzursuzlukların temel sebeplerinden biri olmuştur.
- Temsilde Adaletsizlik: Temsilde adaletsizlik, hem ulusların hem de küresel sistemin en büyük yapısal sorunlarından biridir. Farklı toplumsal kesimlerin karar alma süreçlerinde yeterince temsil edilmemesi, gerçek bir demokrasinin önündeki en büyük engellerden biridir.
“İki Seçenek: Karanlık Bir Gelecek ya da Umut Dolu Bir Dünya”
Az önce bahsettiğim gibi, iki seçenekle karşı karşıyayız: Parçalanma, kriz ve düzensizlikle şekillenen karanlık bir gelecek ya da dayanışma ve iş birliği ile inşa edebileceğimiz umut dolu bir dünya. Ne yazık ki, derinleşen adaletsizlikler her geçen gün daha fazla hayatımızın bir parçası haline geliyor ve bizi adım adım o karanlık geleceğe doğru itiyor. Adaletsizlikler, toplumları bölmekte, güveni sarsmakta ve çoklu krizleri kaçınılmaz hale getirmektedir. Eğer bu eğilimleri tersine çeviremezsek, karşılaşacağımız gelecek, yalnızca daha fazla çatışma ve daha fazla eşitsizlik içeren bir gelecek olacaktır.
Bu noktada tarih bize açık bir çağrı yapıyor: Karanlık bir geleceğe sürüklenmektense, birlikte daha umut dolu bir dünya inşa etmek elimizde. Zorlukların büyüklüğü ve küreselliği bizi yıldırmamalı. Aksine, geleceğimizi nasıl dönüştüreceğimize karar verme fırsatını yakaladığımız bu dönemde, kararlılıkla harekete geçmeliyiz. İyimser bir geleceği şekillendirmek için beklediğimiz aktörler bizleriz. Toplumlar olarak, liderler olarak, bireyler olarak. Dayanışma ve işbirliği ile inşa edeceğimiz daha umut dolu bir Türkiye, adalet ve refah odaklı bir yeni siyaset anlayışıyla mümkündür.
Ülke olarak, toplumsal refahı artırmak, değerlerimizi güçlendirmek ve kaybettiğimiz itibarı ve ilişkileri onarmak adına kararlı bir yol haritasına ihtiyacımız var. Bu amaçla, üç boyutlu bir politika öneriyorum: Refah, değerler ve yeniden inşa.
- Refah Boyutu: Sürdürülebilir refah için sosyal devleti genişletmeli, gelir eşitsizliğini azaltmalı ve iş gücünü eğiterek modern ekonomiye entegre edecek mekanizmalar kurmalıyız. Ekonomik kalkınmamızı yalnızca mevcut kaynaklarla sınırlı tutmak yerine, teknolojiyi yakalayacak ve geleceğin endüstrilerine yatırım yapacak bir vizyon geliştirmeliyiz.
- Değerler Boyutu: Türkiye, hem ülke içinde hem de dünya sahnesinde özgürlükleri, adaleti ve demokrasiyi savunan, bu değerlere sımsıkı bağlı bir ülke olmalıdır. İçeride güçlü bir hukuk devleti kurmalı, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini garanti altına almalıyız.
- Yeniden İnşa Boyutu: Son 20 yılda bozulan toplumsal ilişkileri yeniden inşa etmek zorundayız. Ekonomik, sosyal ve kültürel olarak kaybettiklerimizi geri kazanmak için güvene dayalı bir temele oturtmalıyız.
“Tarihî Bir Dönüm Noktası”
Karşımızda tarihî bir dönüm noktası var. Bugün, ya adaletsizlikler ve krizlerle parçalanmış bir dünyaya doğru sürüklenmeye devam edeceğiz ya da dayanışma, iş birliği ve adaletle şekillenecek daha aydınlık bir geleceğe birlikte adım atacağız. Bu karar, yalnızca hükümetlerin değil, toplumların, bireylerin ve liderlerin birlikte alması gereken bir karardır. Zorluklar büyük olsa da, önümüzde inşa edebileceğimiz daha kapsayıcı, daha adil ve daha sürdürülebilir bir dünya var.
İmamoğlu, yaptığı sunumun ardından, 2024 Nobel Ekonomi ödülü sahibi Daron Acemoğlu’nun konuşmasını dinledi.
Kaynak: Sözcü