İsrail’in Saldırısı ve ABD’nin Tepkisi
İsrail’in, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı hedef alan füze saldırıları gerçekleştirdiği ve bu süreçte ABD Başkanı Joe Biden’a önceden bilgi vermediği iddiaları gündeme bomba gibi düştü. Saldırının gerçekleştiğini öğrendikten sonra Biden, bu konuda bilgi sahibi olmadığını belirtti ve ancak Nasrallah’ın öldüğüne dair resmi teyitler geldikten sonra kamuoyuna açıklamada bulunabildi.
İran’ın “Gerçek Vaat 2” operasyonu sonrası İsrail, birçok hedefe füze yağdırarak askeri üslerine zarar vermiş ve bazı füzelerin Mossad’ın üslerine isabet etmesi, Başbakan Netanyahu ve sağcı kabinesinin öfkesini arttırdı. İran’ın nükleer tesislerini ve petrol üretim sahalarını hedef alacağını belirten İsrailli bakanlar, Biden’a uzun süre sadece basın açıklamalarıyla ulaşıp uyarılarda bulunabildi. Çünkü İsrail hükümeti, Biden ile iletişim kurmamayı tercih etti.
Biden ve Netanyahu, nihayetinde 30 dakika süren bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek, İsrail’in İran’a yönelik olası gelecekteki saldırılarını değerlendirdi. Ancak bu görüşmenin içeriği hakkında detaylı bir bilgi verilmedi. Görüşmeden bir gün sonra, İsrail’in Lübnan’a yönelik bombardımanları devam etti.
ABD, İSRAİL’E SÖZ GEÇİREMİYOR
Tayvan ve Ukrayna’ya milyarlarca dolarlık askeri yardımlarını sürdüren ABD, birçok analiste göre bölgesel bir savaş istemiyor. Biden, İsrail’i defalarca ‘orantılı’ yanıt vermesi gerektiği konusunda uyarmış, ancak İsrail’in kanlı operasyonlarını genellikle basından öğrenmiştir. Gazeteci Bob Woodward’ın Savaş adlı kitabında iddia edildiği gibi, Netanyahu ile Biden arasındaki ilişki, İsrail’in Gazze’deki operasyonlarını genişletmesinden bu yana pek de iyi değil. Biden’ın, Netanyahu’ya yönelik ağır sözler sarf ettiği ve onu ‘tam bir yalancı’ olarak nitelendirdiği öne sürülüyor.
Bölgedeki gerilim ince bir ipliğe bağlı. Eğer İran, Yemen, Hamas, Hizbullah ve Lübnan, ABD müttefiki olan İsrail’i bir tehdit olarak algılayıp büyük çaplı bir kara savaşı başlatırsa, ABD ordusu İsrail’in yanında savaşa girmek zorunda kalabilir. İsrail’in sahip olduğu iddia edilen nükleer füzeler de bu savaşta kullanılacak olursa, durum tamamen kontrolden çıkabilir. Ancak Orta Doğu’daki bu savaş, dünya üzerindeki tek kırılma noktası olmayabilir; belki de sadece ilki olacaktır. Orta Doğu savaşırsa, dünya genelinde ne gibi sonuçlar doğurur?
3. DÜNYA SAVAŞININ AYAK SESLERİ
Ukrayna ve Rusya, neredeyse üç yıldır süregelen bir savaşın içinde. Rusya’nın başlattığı ‘özel askeri harekat’ sonucunda, her iki taraftan bir milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Ukrayna, Avrupa ve ABD’den aldığı destekle Rus güçlerini sınırda tutmaya çalışırken, Rusya gelecekte asker alımlarını artırarak ordu personel sayısını 1.5 milyona çıkarmayı hedefliyor.
Diğer yandan, dünyanın en büyük çip üreticisi olan Tayvan, anakara Çin hükümetine bağlı olduğu iddiasını reddediyor. ABD’nin teknoloji pazarındaki önemli bir oyuncu olan bu ada ülkenin çip fabrikaları, stratejik açıdan büyük önem taşıyor. Çin hükümet sözcüsü ise Tayvan’ın “ilk çağlardan beri Çin toprağı” olduğunu ifade ederek, bu iki bölgenin birleşmesini “hiçbir gücün durduramayacağı” mesajını verdi.
ABD’nin Orta Doğu’da büyük çaplı bir savaşa girmesi, aynı zamanda dünyadaki diğer askeri görevlerdeki birliklerinin Tayvan gibi ülkelerden çekilmesine ve Ukrayna’ya yaptığı yardımları kesmesine yol açabilir. Eğer ABD bir bölgede tam anlamıyla savaşa girerse, diğer bölgelerde de ciddi çöküşler yaşanabilir. Bu durum, ABD’nin müttefiklerini harekete geçirmesine ve ‘Küresel Güney’ ile ‘Küresel Batı’ arasında kaçınılmaz bir çatışmaya sebep olabilir.
RUSYA VE ÇİN, HAMAS VE HİZBULLAH’I MI DESTEKLİYOR?
Çin Halk Cumhuriyeti, 23 Temmuz’da Hamas, El Fetih ve Filistin Halkının Kurtuluş Ordusu gibi 14 Filistin örgütünü Pekin’de ağırlayarak, bu örgütlerin birlikte imzaladığı Pekin Deklarasyonu’na arabulucu oldu. Bu deklarasyon, 14 örgütün Filistin’i özerk bir devlet olarak yönetmesini ve olası bir Filistin devletinin sınırlarını belirliyor.
Geçen Salı günü, Beijing’de bir araya gelen Fetih ve Hamas temsilcileri, aralarındaki anlaşmazlıkları sona erdirme ve Gazze hükümetini birlikte yönetme konusunda bir anlaşma sağladılar. Çin, Orta Doğu’daki arabuluculuk rolünü benimseyerek, ABD ve İsrail’in masaya oturmayı reddettiği Hamas ve Hizbullah gibi gruplarla etkileşimde bulunarak, onların küresel siyasi sahnede daha görünür hale gelmesini sağlıyor. Bu hamleler siyasi bir boyut taşırken, İsrail’in “yok edilmesi ve unutulması” istenen gruplara büyük bir meşruiyet kazandırıyor.
Öte yandan, Rusya’nın İsrail’e karşı daha dikkatli bir siyasi yaklaşım sergilediği görülüyor. Rusya, 7 Ekim saldırılarını kınayarak, Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, ‘Gazze’nin ilhakını, Ukrayna’nın ilhakına’ benzetti. Ancak bu siyasi tutum, bölgeden gelen haberlerle çelişiyor. Reuters’ın haberine göre, Rusya, Çin’de askeri insansız hava araçları (İHA) üretiyor ve bu İHA’ları üçüncü kişiler aracılığıyla Hizbullah, Taliban ve Hamas gibi gruplara satıyor. Bu İHA’lar, bu grupların birçok operasyonunda kritik bir rol oynuyor. Çin bu iddiaları reddederken, Rusya ise yorum yapmamayı tercih etti. Ayrıca, İsrail devlet haber ajansı KAN, Rusya’nın Hizbullah militanlarına eğitim verdiği ve İHA sağladığı iddiasında bulundu. Rusya’nın ve Çin’in bu hamleleri, ABD ve İsrail’in Orta Doğu’daki etkisini zayıflatmakta ve özellikle İsrail’i daha da tahrik etmektedir.